İlk kedilerin günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce evcilleştirilmeye başladığı tahmin ediliyor. Özellikle eski Mısır’da kedilerin depolanmış tahılı farelerden korumak için kullanıldığı yolunda pek çok kanıt var. Mısır duvar resimleri ve kabartmalarında bokböceği, kobra ve şahin gibi kediler de sık görülen hayvanlar arasında. Kedilerin insan ile birlikte yaşamayı kabul ederek çıktıkları bu ortak yolculukta genel kabul onların daha sonra antik Yunanistan’a da tahıl koruma amacıyla getirildiği ve ardından Avrupa ve tüm dünyaya yayıldığı şeklindedir. Bir dönem sadece soylu sınıfın sahip olabildiği kediler artık dünyanın en yaygın evcil hayvanlarından biri olarak insan ile birlikteliğini başka bir boyutta, bu kez arkadaşça sürdürüyor. Öte yandan şehir ışıklarından çok uzakta, sığındıkları son doğal ortamlarda ekosistemin bütün zorlayıcı şartlarına ve ölüme direnmek zorunda olan yabani akrabaları gizlenerek yaşamak zorunda.
Saz kedisi vaşaklarla çok yakın akraba. Hatta bazı kaynaklarda adı bataklık vaşağı olarak da geçiyor. Ancak onlardan bazı fiziksel özellikleri ile ayrılıp evcil kediye daha yakın duruyor. Daha önce Gediz deltasında yaptığımız bir çekimde varlıkları bana söylenmişti. Köyceğiz sazlıklarından da aynı haber gelmişti. Yani buralar ve Türkiye’de tatlı su ve sazlık saklanma ortamlarının olduğu benzeri birkaç nokta daha onun direnmeye çalıştığı alanlardı. Adana Karataş yakınında Akyatan yaban hayatı koruma sahası içinde bulundukları zaten biliniyordu. Yalnız bir fark vardı. Hemen bütün bölgelerde insan baskısı altında yaşam alanları daralan, nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Saz kedisi burada rahattı, hatta çoğalıyordu. Beni de Akyatan’a çeken bu oldu. Bu bölgenin farkı neydi ki burada sular tersine akıyordu çok merak ettim.
Çekimler başlamadan birkaç gün önce Adana’ya gidip ormancılardan ve avcılardan bilgi toplamaya çalıştım. Ormancılar “evet orada” diyorlar ama “sık sık karşılaşıyoruz” diyemiyorlar. Yani onunla karşılaşmak için özel çaba göstermek gerekiyor. Öyle birden diğer yabani hayvanlar gibi önünüze çıkmıyor. Avcılar acemilik dönemlerinde sıkıştırdığı bir kedinin hışmına uğrayan köpeklerinin yırtık kulaklarla çalılıklardan çıkıp aylaca ava gitmediğini biraz gülüşerek anlatıyorlar. “Kesinlikle vurmayız, vurana da çok tepki gösterdik vaktinde” diyorlar. Umut verici..
Neredeyse bütün imkânlara sahip olmamıza karşın Adana’da çekimlerde sadece bir kez, bir an için göz göze gelebildik onunla. Üreme mevsiminde oluşu, nüfus yoğunluğu epey artmış olan çakallar ve sürekli yağan yağmur onu daha rahat görmemize engel oldu. Ancak neden başka yerlerde değil de burada çoğaldıkları hakkında bir fikir sahibi olacak kadar bol dolaştım yaşadıkları lagün çevresinde. Tarım alanlarına ilerlemesin diye sonradan ormanlaştırılan kumullar dikim sıklığı yüzünden koyu karanlık alanlar haline gelmiş ve kedinin en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, saklanmayı kolaylaştırmış. Bu az sayıdaki yavruyu hayata bağlayan önemli bir avantaj. Ormanın içinde birden ortaya çıkan çok sayıda nemli kamışlığın altında yuvalanmaya uygun galeriler var. Buna ilave olarak burada saklanma bölgeleri ile avlanma bölgeleri arasında açık alanlar, insan etkinliği, balıkçıların kulübeleri ve tekneleri yok. Bataklığın sunduğu av imkânı yeterli. Bunlar dışında hiçbir şey kedinin lehine görünmüyor. Av yeterli ama yediklerini seçen Saz kedisi her şeye saldıran çakallarla oturuyor sofraya. Ayrıca çok sayıda çakal ve gelincik varlığı yavrular için iyi saklansalar da artan bir risk. Koruma sahası dışına çıktıkları anda sebepsiz yere avlanma veya tarım ilaçlarından zehirlenmeleri tehlikesi de cabası.
Saz kedileri için yapılan araştırmalar olumlu ancak yeterli değil. Bu yapay ormanda denge her an bir başka canlının lehine bozulabilir. Örneğin çakallar her yerde yumurta bırakmayan yeşil kaplumbağanın yuvalarını giderek daha fazla ziyaret etmek zorunda çünkü artıyorlar. Yakında benzer bir sorunu Saz kedisi de yaşayabilir. Sınırlar oluşturup içerisini kendi haline bırakmak yerine kontrollü bir izleme çalışması orman görevlileri tarafından da yapılmalı. Birkaç yuva bulunup takip edilmeli. Tüm tehditler öngörülmeli. Örneğin sistemde topu topu 40 50 tane kalmış bir türü salgın bir hastalığın yok etmesine çaresiz göz yumulabilir mi?
Bir de artık bu topraklarda yaşadığını bildiğimiz ama tanımadığımız bu güzel hayvanları tanıtmak çok önemli. Yapılan sorumsuzlukların neyi yok ettiğini bilmediğimiz sürece vicdanlar da fazla sızlamayacaktır.Deltada yavrularıyla dolaşan anne saz kedisinin zor yaşantısını anlamak ise çok şeyi değiştirecektir. Bu da burada çalışmak isteyen araştırmacılara, fotoğrafçılara ve belgeselcilere daha fazla imkân sağlamakla olur. Çünkü onları saklandıkları kuytulardan rahatsız etmeden objektifleriyle sadece onlar çıkarabilir. Bize yapılan yardım için bütün ilgililere teşekkürler. Ama daha fazlasına ihtiyaç var.
RIFAT ÇIĞ