Hayatta bazı tecrübeler sadece “bir kere” yaşanır. Bazı uzun yollara, bir kez çıkılır. Kimi zaman, hayatta bizi çevreleyen gerçekliklerden sıyrılabilmek için, içimizdeki görünmez teraziye koyup tarttığımız bir kerelik “cesaret” hakkımız varmış gibi gelir. Ya da o uzun yolculuğa ayırabilecek nihai vakti –nihayet- bulmuşuzdur. Bir kereliğine kendimizi yollara vuracak kadar gözümüz kararmıştır ya da. Kimbilir...
Her an “tek ve biricikliğiyle” güzeldir ya. Uzun yolculuklar da öyledir işte. Bu yol, öyle bir yol! Bu yolculuk, öyle bir yolculuk! Sekiz farklı saat dilimi ve dünyanın üçte birini geride bıraktığınız 10.970 kilometrelik destansı bir seyahat... Efsaneleşmiş bir tren ve çok özel bir rota: Trans-Sibirya.
İZ TV ekibi olarak 14 günlük Trans-Sibirya maceramız, aslında yolculuktan çok daha önce başladı. 2011 yılının henüz başlarında güvenilir rehberimiz FEST Travel’la yapılan toplantılar, uzun süre tren firmasından beklediğimiz onay ve aylar sonra FEST Travel Genel Müdür Yardımcısı Zekeriya Şen’den gelen güzel bir mesaj: “Tren firması Türkiye’den bir televizyon ekibi için kompartıman ayırabiliyor. Pasaportlarınızı bekliyoruz!”
Dünya uçsuz bucaksız bir tren İZ ekibi için. Bize kapıları açılan bu yeni vagona da gözümüz kapalı, heyecanla atladık. Çünkü bu tren Trans-Sibirya Ekspresi’ydi. Bastığımız her yer yeni, geçtiğimiz her istasyon ilk, gördüğümüz her yüz farklı olacaktı.
Yolculuk, bir Eylül sabahı Atatürk Havalimanı’nda başladı. İstanbul’dan önce Moskova’ya, oradan da yaklaşık 8 saatlik bir uçuşla Sibirya’nın en doğu ucu Vladivostok’a ulaştık. Buradan meşhur Trans-Sibirya Ekspresi’ne binecek ve Habarovsk, Ulan Bator, Baykal Gölü, İrkutsk, Novosibirsk, Yekaterinaburg, Kazan rotasını izleyerek Moskova’ya geri dönecektik.