İZ TV’deki “Yakın Tarih” kuşağının yeni bölümü olan “Cumhuriyet’in Gazetesi” Türkiye’deki en kıdemli basın kuruluşu özelliğini taşıyor. Ülkenin politik gelişmelerinde büyük etki sahibi olan Cumhuriyet, devletin başında bulunanlar tarafından tarihin her döneminde dikkate alınan bir yayın organı olarak kalmayı başardı.
Cumhuriyet’in mayasında vardı, politik tavır alma… Bu yüzden de değişik dönemlerde Cumhuriyet’in patronları, yazarları, muhabirleri ile siyasi iktidar arasında sürtüşmeler yaşandı. Gazete iktidar sahiplerinin hışmına uğradı.
1950’li yılların ikinci yarısında Demokrat Parti’nin demokrasiden uzaklaşmaya başladığı dönemde Cumhuriyet gazetesi ile iktidar arasında başlayan hesaplaşma cezaevlerinden geçiyordu. 27 Mayıs 1960 İhtilali olduğunda Cumhuriyet çizeri Ali Ulvi, Başbakan Adnan Menderes’i hicveden “uçtu-uçtu” karikatürü nedeniyle cezaevindeydi.
12 Mart 1971 döneminde gazetenin en etkili ismi İlhan Selçuk, İstanbul Erenköy’deki sorgu merkezinde günlerce ağır işkenceler görmüştü. O sırada Ali Sirmen askeri cezaevinde bulunuyordu.
12 Eylül 1980 askeri darbesinde de benzer bir süreç söz konusu olmuştu. Gazetenin yazarı Ali Sirmen, avukatı Orhan Apaydın, doktoru Erdal Atabek “Barış Derneği Davası” sanıkları olarak üç yılı aşkın süre askeri cezaevlerinde kaldılar.
Bu çizginin son ve canlı örneği Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisiyken gözaltına alınıp “Ergenekon Davası” içinde dahil edilip Silivri Cezaevinde bulunan Mustafa Balbay’dır. Cezaevinde iken Cumhuriyet Halk Partisi listesinden İzmir Milletvekili seçilen Balbay’ın dokunulmazlık kazanması bile onu demir parmaklıklar arasından kurtulmasına yetmeyecekti.
ADINI ATATÜRK KOYDU
İstanbul’da 7 Mayıs 1924 tarihinde yayın hayatına başlayan Cumhuriyet, gerçek anlamda da Türkiye Cumhuriyeti’nin gazetesiydi. Değerli araştırmacı-yazar Emin Karaca, “Cumhuriyet Olayı” adlı kitabında gazetenin kuruluş hikayesini kurucusu Yunus Nadi Abalıoğlu’nun kaleminden anlatıyor.
Cumhuriyet ilan edilmiş, devletin yeni biçimi oturtulmaya çalışılıyor. Gündemde hilafetin kaldırılması var. O dönemde İstanbul Basını topyekun halde Ankara Hükümeti’ne ve Mustafa Kemal’e karşı her vesile ile yayın yapmaktan geri durmuyor. O kadar ki, eski bir hilafet karşıtı ve İttihatçı olan Hüseyin Cahit Yalçın bile Mustafa Kemal’e karşı durmak için gazetesi Tanin’de Hilafeti savunan makaleler kaleme alıyor.
Bu sırada Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal’in ünlü sofralarından birinde tarihi bir sohbet başlıyor. Gazi’nin neşeli olduğu anlarından birinde, memleketi Selanik şivesiyle konuşmaya başlıyor.
“Bak çocuk ne yapalım biliyor musun seninle? İstanbul’da Babıali’nin göbeğinde, bütün bu Cumhuriyet düşmanı ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek bir gazete çıkartalım.”
Bu ilk cümle Cumhuriyet’in işaret fişeği oluyor. O sırada Ankara’da yayınlanan iki gazete vardır. Biri Mustafa Kemal’in Hakimiyet-i Milliye, diğeri Yunus Nadi’nin çıkarttığı Anadolu’da Yeni Gün… Mustafa Kemal, karşısında oturan Yunus Nadi’ye hitaben konuşmasına devam ediyor:
“Benim Hakimiyet-i Milliye ve senin Yeni Gün aşağı yukarı görevlerini tamamladılar. Yeni çıkartacağın gazetenin adı da yeni rejimimiz Cumhuriyet ile özdeş olsun. Cumhuriyet koyalım adını. İstanbul’da İttihat ve Terakki’nin eski Merkez-i Umum binası Kırmızı Konak’ı da gazetenin merkezi yapalım. Var mısın? Ne dersin? Başarabilir miyiz bu işi?”
Yunus Nadi heyecanlanıyor. Rakının yanındaki su bardağından bir yudum alıp “Evet Paşam” diyor:
“Hiç vakit geçirmeyelim, ben hemen bu işe girişeyim!”
YÖNETMENİ AMERİKA’DAN GELDİ
Yunus Nadi Cumhuriyet’i kurmak için Zekeriya Sertel ile görüşüyor. Sertel o sıralar Amerika’da gazetecilik okuyup yurda dönmüş, Matbuat Umum Müdürü olmuş. Ancak çağdaş gazetecilik konusundaki fikirleri ve açık sözlülüğü yüzünden yönetimle anlaşamayıp görevden ayrılmış… Sertel bu işi hemen kabul ediyor.
Zekeriya Sertel bu kuruluş anlarını şöyle anlatıyor:
“Ben Amerika’da üç yıl gazetecilik okumuştum. New York Colombia Üniversitesi Gazetecilik Okulu bu alanda kurulmuş ilk yüksek okuldu. O vakte kadar gazeteci geçinirdim. Okula girince bu alanda ne kadar bilgisiz olduğumu anladım. Memlekete dönünce okulda öğrendiklerimi nasıl hayata geçireceğimi düşünüp projeler hazırlardım. İşte şimdi bu projelerden birini gerçekleştirme imkânım doğmuştu!”
Cumhuriyet Gazetesi 7 Mayıs 1924 günü bu düşüncelerin eseri olarak Babıali’nin göbeğinde böyle bir fikir birliğinden sonra yayına başlayacaktı. Cumhuriyet’in hamurunda bulunan Mustafa Kemal’in izleri, 2013 yılında yaşamaya devam edecekti.
REJİMLE GELİŞTİ-DEĞİŞTİ
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal’in reformlarını destekleyen, rejimin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’na milletvekilleri veren Cumhuriyet Gazetesi İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın en büyük gücü olan Almanya’nın olası zaferlerini bekleyen bir yayın politikası izliyordu.
Mesela 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet’in manşetinde, insanlığın yaşadığı en büyük felaketlerden birini olan 2. Dünya Savaşı şöyle yer alıyordu:
“Nihayet harp başladı!”
Çok partili rejime geçişte Demokrat Parti’ye yakın olan Cumhuriyet’in patronu Nadir Nadi bu partinin sıralarında milletvekili olarak yer aldı 1950-54 yılları arasında…
Bu dönemin sonu DP’nin despotik politikaları yüzünden demokrasi açısından hüzünlü bir finale varacaktı. 27 Mayıs 1960’ta Türkiye ilk askeri müdahalesiyle tanışacaktı. 1961’deki yeni Anayasa ve sağlanan özgürlükler Türkiye’yi farklı yönlere doğru ilerletecekti. Tabii Cumhuriyet’i de
1962’de gazetenin en belirgin “ilerici” özelliği haline gelecek İlhan Selçuk Cumhuriyet’e katılıyordu. 8 Nisan 1962 günü birinci sayfadan duyurulan bu gelişme için şu satırlarla yer aldı:
“İlhan Selçuk yazı ailemize katıldı. Genç kuşağın başarılı yazarlarından İlhan Selçuk’un fıkralarını bugünden itibaren ‘Pencere’ başlığı altında gazetemizde bulacaksınız.”
1960’lı yıllar boyunca Cumhuriyet ve İlhan Selçuk özdeşleşecek, Türkiye devrimci hareketinin önemli bir öğesi olarak kabul edilecekti.
1970-80 arası ülkede başlayan “sağ-sol çatışması” en fazla Cumhuriyet Gazetesi’ni etkileyecekti. Cumhuriyet Gazetesi okumak doğrudan hedef olmak anlamına geliyordu. Öyle ki elinde Cumhuriyet gazetesi görülen bir kişi, ülkücüler tarafından anında dövülüp darp edilebiliyordu.
Cumhuriyet bu yıllarda solculuğun da Kabe’si haline gelecekti.
1980 Darbesini yapan generaller için de Cumhuriyet bir siyasi hasımdı. Cunta lideri Kenan Evren tarafından devamlı olarak eleştiriliyor, ardından da kapatılıyordu. Atatürkçülüğü bayrak yapan Cunta ile doğuştan Atatürkçü olan Cumhuriyet arasında gerilim o kadar yükseldi ki, gazetenin sahibi ve başyazarı, köşe taşı niteliğindeki Nadir Nadi bir kitap yazdı:
“Ben Atatürkçü değilim!”
Yeniden demokrasiye dönüldüğünde Cumhuriyet’in karşısında Turgut Özal ve ekonomik liberalizm ve siyasi despotizm vardı. Serbest Pazar ekonomisi ile insan hakları ihlalleri birlikte yükseliyordu.
Güneydoğu’da 1984’te PKK’nın Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayan yeni dönemin en ağır faturası Kürtlere kesilecekti.
Cumhuriyet 1980’li yıllar boyunca insan hakları savunuculuğu konusunda haklı bir üne sahip oldu. Güney İller Büro şefi Celal Başlangıç’ın kaleminden gazete sayfalarına yansılan haberler, Türkiye’nin güneydoğusunda nelerin olup bittiğini anlatan en önemli kaynak haline geldi.
1990’lar Cumhuriyet için acı yıllar olacaktı. Gazetenin en etkili kalemi haline gelen Uğur Mumcu 1993’te büyük bir bombalama eylemiyle havaya uçuruldu. Bu eylemden önce MİT Müsteşarının gazetecilerle yaptığı toplantı da “yeni bir terör dalgası başlayacak” demiş, ardından da eklemişti:
“İçinizde bulunanlardan bazıları öldürülebilir!”
Uğur Mumcu bu brifingde en ön sıradaydı ve sunumu yapan Teoman Koman ile göz göze gelmişlerdi.
1999’da da bu kez Ahmet Taner Kışlalı’yı faili meçhul cinayete kurban verecekti gazete…
2000’li yıllarda da benzeri eylemlere muhatap oldu Cumhuriyet. Şişli’ye taşınmış olan binası bombalandı. İlhan Selçuk Ergenekon sanığı olarak hastanede ölmeseydi, Silivri’de hayatına devam etmek zorunda kalacaktı. Tıpkı Mustafa Balbay gibi…
Yakın Tarih’in yeni bölümü Türkiye ile özdeşleşmiş bu en eski ve etkili gazetenin tarihini ekranlara getiriyor. Gazetenin yaşayan efsaneleri bu belgeselde yer alıyor. Hepsinin anlatımları ve uzun tarih bir araya gelince belgeselin de adı ortaya çıkıyor:
“Cumhuriyet’in Gazetesi!”