Yaklaşık bir yıl önce Kahramanmaraş’a uğur böceklerinin Uludaz’ın zirvelerine doğru yaptıkları inanılmaz göç hikâyesini anlatmak için gitmiştim. Bu bizim alışık olduğumuz gibi bir çekim programı değildi. Kısa ve aceleyle gerçekleşen bir çalışmaydı. Bir gurup gazeteci, onları oraya davet eden yetkililerle gezip fotoğraf çekiyordu. Biz ise usta kameramanımız Serdar Sönmez ile hem belgesel çekiyor hem de guruptan kopmamaya çalışıyorduk. Zordu.. Neyse ki bir aksilik olmadan ilk günü bitirdik. Akşam olup hayli bitkin bir halde otele geldiğimizde odamda sürpriz bir paketle karşılaştım. Kahramanmaraş turizm altyapı birliği başkanı ve amatör fotoğrafçı Mehmet Temizdemir tarafından bana iletilmek üzere gönderilmiş bir kitap: Dağların Gazeli Maraş.. O gece kendimden geçene dek ve daha sonraki günler keyifle okudum bu kitabı. Fotoğraflar eşliğinde anlatılan inanılmaz doğa güzellikleri ve yüzler, binler değil yüz binlerce yıllık bir tarih birikimi. Belli ki bu kısa davet programı Maraş’ı anlatmaya yetmeyecekti.
Bir yıl sonra tekrar Kahramanmaraş’ tayım..
Gazi üniversitesinden Yard. Doç. Dr. Cevdet Merih Erek hoca öğrencileriyle beraber Kahramanmaraş’ın Döngel köyünde yaklaşık 10.000 yıl insanlar tarafından kullanılmış bir yaşam alanı olan Direkli mağarasını her yaz kazıyor. Buldukları çok ilginç objeler arasında biri var ki dünyada ses getirmiş: Bu mağara da yaşayan neolitik dönem insanı tarafından yapılmış pişmiş topraktan ilk tanrıça figürü. Bu kadar eski olanı daha önce bulunmamış. Kahramanmaraş müzesinde sergileniyor. Ancak beni buraya çeken başka bir şey daha var. Çevredeki vadilerde onbinler, hatta yüz binlerce yıllık insan izleri var. Bunların çoğu bugün bir fosilini bile bulmanın mucizelere bağlı olduğu ‘Dik yürüyen adam’ın, Homo erectus’un izleri.
Soğuyan ve canlıları yiyecek bulmakta sıkıntıya sokan Afrika ikliminin dayanıklı ve çalışkan adamı. Modern insanların aklına onlara benzemeyen birçok fiziksel özelliği ile tıpkı balıklar, dinozorlar ve ağaçlar gibi insanlarında zamanla değişmiş olabileceği fikrini sokan tarih öncesi insan türü. Onu nasıl nitelediğiniz çok önemli değil. Bence çok daha önemli başka bir özelliği en önde duruyor: Kadınlarını çocuklarını korumak ve daha iyi yaşam şartları bulabilmek için yaşadığı dönemin zor şartlarında, sahip olduğu kısıtlı zekâsıyla inanılması güç göç yolculuklarına çıkmış olması. Onun bu dirençli kararlı yapısı olmasa erectus’un nesli büyük bir tehlikeye düşebilirdi.
Afrika’dan çıkmak başlı başına büyük bir mesele. Çıkış kapıları her zaman açık değil. Bunu önceden birkaç kez deneyimlemeden yola çıkmak felaket getirebilir. Üstelik geçilmesi gereken zorlu coğrafi engeller var. Ancak bunu başarıyorlar. Hem de birçok kez. Anadolu’ya geldiklerinde birçok yerde binlerce yıl sürecek molalar veriliyor. Anlaşılan en çok da Maraş’ın çağlayanlar ve ırmaklarla süslü, yamaçlarında dağ keçileri ve geyiklerin cirit attığı ılık vadilerini seviyorlar. Vahşi hayatın korkutucu seslerinin duyulduğu gecelerde sığınmak için yüzlerce mağara var. Buralarda çakmaktaşından silahlar, kıyıcılar, kazıyıcılar üretiyorlar. Bölgede kalış sürelerinin oldukça uzun sürdüğü bulunan taş aletlerdeki gelişimden anlaşılabiliyor. Merih hocayla bu vadilerde dolaşırken elimi attığım hemen her taşın, onların elinden çıkmış, biçimlenmiş ve kullanılmış olduğunu görmek inanılmazdı. Öte yandan şunu da düşünmeden edemiyor insan. Biraz kurcalandığında tarih kitaplarındaki bilgileri yenilemeyi gerektiren buluntular ve bilgiler sunan bu topraklar binbir fedakârlıkla süren birkaç kazı dışında neden yeterince araştırılmaz? Tarih öncesi insanların vadilere saçılı izleri ve hikâyeleri traktörlerin çelik dişleri ve tarih talancılarının elinde sonsuza dek yok olmadan önce kurtarılmalı ve bu bölgeler bir tek taşa bile ellenmeden gezilen açık hava turizm noktaları haline getirilmeli.
Bir erectus kafatası fosili geçenlerde Denizli’de bir mermer ocağında traverten katmanları arasından çıkarıldı. Araştırmalar ilerledikçe yenileri ortaya çıkacaktır. Bu topraklardan geçen Homo erectus yerini başka insanlara bırakmadan önce dünyanın uzak noktalarına dağıldı. Endonezya’da Çin’de fosilleri ele geçti. Her şey bir yana ben Kahramanmaraş’a her gelişimde başka bir inanılmaz göç hikâyesinin tanığı olduğumu fark ettim: Biri dağların zirvelerini seçen küçücük bir böcek, diğeri bir yaşında çocuk zekâsına sahip olduğu söylenen ama yürüyerek dünyayı fetheden mucize adam.
Rıfat Çığ