“Tramvaylar geçerdi, yeşil ve kırmızı
Dar ve tenha sokaklarından
İnsanlar iner-binerdi, telaşsız...
Gri boyalı, saçaklı, soluk,
Novotni, Bomonti duraklarından...”
Çelik Gülersoy’un bu dizeleri, Tramvay’ın İstanbul’daki serüvenini betimliyor. Bir zamanlar tramvaylarla, İstanbul’un caddeleri, sokakları arasındaki o uyumlu güzellik, şimdi dizelerle yaşıyor. Bugün, Taksim-Tünel ve Kadıköy-Moda arasında ikinci baharını yaşayan tramvayları gören eski İstanbullular ise, dünü özlemle anıyor.
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihana değer. İZ ekibi olarak, kentle özdeşleşen, kentin simgesi olan tramvayların İstanbul’daki yolculuğuna konuk olduk. “İstanbul Dile Geldi”, geçmişe özlem duyan herkese bu kez de tramvayların öyküsünü anlattı.
Tramvayların tarihi, bu kentin tarihiyle paralel bir seyre sahip. Toplu taşıma araçlarının dünyadaki gelişimi ise esas olarak, 19. yüzyılın ilk yarısına uzanıyor. Dünyada toplu taşıma araçlarının yaygınlaşması, 1820’li yıllarda Paris’te gerçekleşti. ‘Omnibüs’ adıyla işletmeye konulan atlı otobüsler, bu tarihlerde yollarda daha sık görülmeye başladı. Dünyadaki ilk toplu taşıma aracı olan omnibüslerin, atlarla çekilmesi ve Tramvayın İstanbul’a gelişiyse, Batı’nın Doğu’yla buluşması gibiydi. Uzun siyah silindir şapkalı firenklerden, sarıklı hoca efendilere, melon şapkalı tüccarlardan leylak renkli feraceli hanımlara, kimler binmemişti ki onun mütevazı salonuna, birer balkona benzeyen sahanlıklarına...
Atlı tramvaylar, İngiltere’de madenlerde kömür taşımak için kullanılan bir nakil aracının, örnek alınmasıyla keşfedildi. Yeryüzünde ise ilk kez 1832 yılında New York şehrinde görüldü. Loubat isimli Fransız mühendisin Amerika’da işletmeye açtığı atlı tramvayı, 1854 yılında Paris, 1860 yılında Londra ve 1868 yılında Viyana ve Sofya’da kurulan atlı tramvay şirketleri takip etti. Ve tramvay çok geçmeden İstanbul’a da geldi. Yıllar sonra İstanbul’un simgesi haline gelecek bu yeni misafir, halk tarafından hemen benimsendi. Azapkapı-Beşiktaş hattının açılış merasimi ile İstanbul’da hizmete başlayan atlı tramvaylar sayesinde, İstanbul’lunun ayağı yerden kesildi.
Tramvaylar, ulaşabildikleri her yere, yeni bir dünya sundu. Beyoğlu ise, İstanbul’un eğlence durağı oldu. Kravat takmayanların giremediği İstiklal Caddesi’nin, üzerinde dolaşan insanları gibi ışıltılı, pırıl pırıl olduğu o günlerde, renk renk, sıra sıra, tekli ya da çiftli tramvaylar o pırıltılar içine şehre sunulan apayrı bir güzellikti. Zaman geçti, tramvaylar değişti. “Artık yokuşlarda değiştirilen atlar, nefir çalarak koşan vardacılar, sürücülerin kırbaç şakırtıları tarihe karışıyor. Bugünden itibaren asri, güzel tramvaylara kavuşuyoruz. Hayırlı ve uğurlu olsun.” İstanbul Şehremini Vekili Bedri Bey’in, tarihe geçen bu sözleri, elektirikli tramvayın İstanbul’a gelişini müjdeledi. Tramvaylar, zengininden fakirine herkese ulaşıyordu. Ekonomik olanı da, çift katlı olanı da, İstanbul’un simgesi haline gelmişti. Sokaklar arasında dolaşan sütçü, dutçu, hallaç nasıl günün vazgeçilmez manzaralarından ise, raylar üzerinde, tango yaparcasına dolaşan tramvaylar da, öylesine vazgeçilmez birer parçasıydılar o günlerdeki İstanbul’un. Tramvaylar, yalnızca şehrin sakinlerini değil, bir kültürü de taşıdılar. Şehrin bir tepesinden diğerine, derin izler bıraktılar...
1950’li yıllara girilirken, büyük değişimin izleri de görülmeye başladı.
“Karayolları” yapımı ve onun üstünde her çeşit taşıt tipinin işletilmesi sistemi benimsendi. 1940’lı yıllar biterken, krallık tahtında artık “motorlu taşıt ve asfalt” ikilisi yer alıyordu. 1956 Sonbaharın da ise, Kent şehircilik yönünden ilk kez geniş kapsamlı bir değişikliğe sahne oldu, yeni caddeler, bulvarlar, meydanlar için ilk adımlar atıldı. Kamulaştırılan binalar yıkıldı, yollar açıldı. Bundan sonra geçen her an, tramvayların alehine işledi. Tramvaylar için, artık gitme vakti gelmişti. 12 Ağustos 1961 günü, 128 numaralı Şişli-Karaköy tramvayı, hüzün dağıttı, şehrin sokaklarına. ‘Son Sefer’, son yolcularıyla çıktı yola. Tramvay İşletim sistemini geliştirmek yerine, şehiriçi ulaşımda, daha modern olarak nitelendirilen troleybüsler kullanılmaya başlandı. Ne var ki, onlar da İstanbul’un trafiğine çare olamadı.
Tramvay ağı, bugün de Galata’dan geçip gidiyor belki eski günlerdeki gibi. Modern yaşam, modern yolculuklar sunuyor. Peki, parke taşı döşeli İstanbul sokaklarında eski tramvay vagonlarının izleri nerede? Artık vakit yok, şehrin ritmini dinlemeye, durup düşünmeye. Beyoğlu ve Moda’daki nostalji tramvayları, zamana inat yitip giden bir döneme dair, özlem taşıyor her gün bir uçtan bir uca. Yıllar yılı, şehrin dört bir yanına, zamanın ruhunu tüm incelikleriyle işleyen tramvaylar, şimdi anılarda yaşıyor. Tramvayın dünyadaki gelişiminden, “İstanbul Tramvay Şirketi”ne, atlı tramvaylardan, vatman ve yolcularına, Tramvayın İstanbul’daki unutulmaz serüveni, İZ ekranında sizleri bekliyor.
Nazmiye Karadağ
“Tramvay İstanbul’da” - Yapım Sorumlusu