İstanbul’un efsaneleri dile geliyor... Tılsımlı taşların hikâyeleri, şehrin yeraltı dehlizlerinin, görkemli sütunlarının öyküleri gün yüzüne çıkıyor... Fi tarihinde hüküm sürmüş, adı gerçekle söylenceler arasında kaybolmuş imparatorlar devrinde, yedi iklimden gelmiş yetkin mimarlar, usta mühendisler, kâhinler, yıldızbilimciler İstanbul’a toplanmıştı. Fatih Sultan Mehmed, Konstantinopolis’i İstanbul yapıncaya kadar şehre gelmiş ve döndüklerinde izlenimlerini yazmış bazı seyyahlar vardı. Bunların çoğunda şehrin anıtları ve onlara dair söylencelere yer verildi. 1453’ten sonra ise, İstanbul adeta seyyah akınına uğradı. Bu seyyahların yazdıklarıyla erken dönem anlatıları karşılaştırılınca şehrin koruyucu tılsımları bir bir eksildi ve anlamları da devirden devire değişti. İstanbul’u karış karış dolaşmış, sonra da görüp işittiklerini yazmış seyyahlardan biri de Evliya Çelebi’ydi. Ve Evliya Çelebi de hemen her seyyah gibi bu anıtların izini sürdü, bilinmeyenin peşinde ilerledi. Eski İstanbul’un inanç ve söylencelere dayanan gerçeküstü hikâyeleri, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinden bugüne geldi. İstanbul’un efsanelerinin peşi sıra ilerliyoruz. Şehri çevreleyen tılsımlı taşlar, yeraltını sarmalayan dehlizler, sarnıçlar, dilden dile anlatılan öyküler, destanlar gün yüzüne çıkıyor.