Büyükçekmece, tarih boyunca İstanbul’un Avrupa’dan önceki son durağı oldu.
Bizans ve Osmanlı orduları köprülerinden geçti, Anadolu ve Avrupa’ya uzandı. Mimar Sinan, Trakya rotası üzerinde, en ünlü köprüsünü, kervansarayını yaptı. Üzerinden askerler ve soylular da geçti, gezginler ve uğursuzlar da. Ama tüm bu kalabalıklar yokken, köprünün altından çok sular aktı. Her şeyden önce orada “su” vardı: Büyükçekmece Gölü ve Marmara Denizi…
Büyükçekmece sahil şeridini kumdan kaleler süsler, gümüş balıkları suda parlardı. Kuşlar, göç yolunda gölü hınca hınç doldurur, molalarını uzatırdı. Bağları, bahçeleri, tarlaları suyun bereketinden nasiplenirdi. Sonra İstanbul büyüdü, genişledi. Büyükçekmece yakınlaştı. Kumsallar ve sokaklar beton yığınlarıyla doldu, molozlar yığıldı. Sinan’ın tarihi köprüsü, dev şemsiyelerin altında mangal kokularına boğuldu, nefessiz kaldı. Gelişmişliği kutlayan havai fişekler, deniz kırlangıçlarını aldı, başka diyarlara götürdü. Büyükçekmece semtinin çehresi bugün tamamen değişti.
Suyun hayat verdiği Büyükçekmece, küçülen yaşam adacıkları, etrafındaki yaşam mücadelesi ve değişen yüzüyle İZ ekranlarında…
Henüz Yorum Yapılmadı. İlk yorumu siz yapın.