Kalabalık, gürültülü koca bir şehirden kaçmak, her şeyden uzaklaşmak ister insan bazen.
Uzak yerlerin doğasını keşfetmek, başka hayatları izlemek ve oraların izini sürmek...
Bu defa yolumuz, Almanya’nın güney batısına, Baden-Württemberg eyaletine düşüyor.
Doğayı ve yürüyüş yapmayı seven 13 kişi, Bukla Tur’un rehberi Bülent Saraloğlu eşliğinde yeni bir keşif yolculuğuna çıkıyor. Biz de bu güzel keşif turunu kayda almak üzere onlara katılıyoruz.
Turun ilk iki gününü Freiburg ve Colmar’da şehirde geçiriyoruz. Kendi memleketimizden uzak olmak daha önce fark etmediğimiz şeyleri düşünmeye sevk ediyor bizleri. “Bizim ülkemiz buralardan çok daha güzel, sadece doğamızı ve çevremizi korumayı ve amaca uygun kullanmayı bilemiyoruz” cümlesi grupta sıkça duyuluyor.
Peki burada olup da bizde olmayan ne?
Güneş başkenti olarak adlandırılan Freiburg’da ilk dikkatimi çeken, bu koca şehrin gerçek bir bisiklet şehri olması. Caddelerde arabadan çok bisiklet ve bisiklet otoparklarına rastlıyoruz. Genci, yaşlısı hatta çocuklular bile bisikletle dolaşıyor. Kendi ülkemizde yüzyıllar geçse de böyle bir şey göremeyeceğiz ve katlı bisiklet otoparklarına hiç rastlayamayacağız, diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Almanya’nın 200 bin nüfuslu Freiburg şehri, enerjisini güneş, rüzgar ve biyogazla sağlarken, trafiğin olmadığı ve bisikletin hüküm sürdüğü ekolojik bir kent haline gelmiş.
Şehirde gezerken içinden su akan küçük dar kanallara rastlıyoruz. Buradan akan sular tüm şehirde içme suyu hariç herkesin kullanabileceği temiz su. Çocuklar buralarda gezerken kanallarda küçük gemiciklerini yüzdürmeyi de ihmal etmiyorlar. Bu kanallarla ilgili bir de rivayet var: Gezerken kazara kanala düşerseniz, bekarsanız Freiburg’dan biriyle evleniyor, evliyseniz Freiburg’a tekrar geliyormuşsunuz.
Şehre güzellik katan çiçekler ise her binanın penceresinden sarkarak şehre ayrı bir renk ve hava katıyor.
Yolunuz buralara düşerse, Münster Katedral meydanındaki ekolojik pazara uğrayıp buradaki Kara Orman meyvelerini tatmadan dönmeyin. Pazardaki çiçekçileri ve lavanta tezgahlarını görmeyi de ihmal etmeyin derim.
Gelelim Colmar’a...
Colmar Freiburg’a 25 km’lik mesafede 67,000 nüfusa sahip bir şehir. Günübirlik bir seyahatle, tren ve otobüsle varıyoruz kente.
Colmar’a “küçük Venedik” de denebilir. Kanallarda tekne sefası yaparak, etraftaki çiçekli binaları büyük bir keyifle ve hayranlıkla izleyebilir, buradaki kafelerde yemeğinizi yiyebilir, içkinizi yudumlayabilirsiniz. Şehir turu yapmak isterseniz, küçük trenlerle gezebilirsiniz.
Colmar’da Musée du Jouet’yi, yani oyuncak müzesini ziyaret ederek çocukluğunuza da geri dönebilirsiniz. Burada eşsiz tren, bebek ve oyuncak ayı koleksiyonları sizleri bekliyor.
Şunları da görmeden dönmeyin: Colmar’ın en eski binası olan Koifhaus; burası eski gümrük binasıymış. Japon animesi Howl’un Yürüyen Şatosu’na ilham kaynağı olmuş olan Maison Pfister. Bir tacir tarafından 1609 yılında inşa edilmiş duvarlarında bir sürü kafa heykelciği olan Maison des Tetes. Ve her köşede mimari yapılarıyla dikkatinizi çekecek, çiçeklerle süslü yüzlerce muhteşem bina...
Şehirde iki gün geçirmek güzeldi; ama gezimizin asıl amacı Kara Orman yürüyüşüydü. Dördüncü günümüzde Hinterzarten’e gelerek ormana attık kendimizi.
Freiburg’dan Hinterzarten’e 30 dakikalık tren yolculuğuyla varıyoruz. Önü ve arkası yemyeşil orman olan otelimize eşyalarımızı bıraktığımız gibi kendimizi doğanın eşsiz kollarına atıyoruz.
Yürüyüş hedefimiz 15 km ve sonunda Titisee gölüne varacağız. Bu göle varana kadar orman içerisinde sincapları besliyor, etraftaki doğa harikası bitkileri, çiçekleri ve her yanı çiçeklerle bezenmiş ev ve otelleri izleyerek varış noktamıza ulaşıyoruz. Burada güzel bir öğlen yemeği yiyoruz. Serinlemek isteyenler ise kendilerini bu güzel gölün serin sularına atıveriyor.
Ertesi günkü yürüyüş rotamız, yüksekliği 1493m olan Feldberg zirvesi... Buraya yaptığımız 14 km’lik yürüyüş ve tırmanma sonunda, muhteşem Feldsee gölü manzarasıyla buluşuyoruz. Bu muhteşem doğa manzarası karşısında ekibimiz büyüleniyor ve bu güzel manzarayı görüntülemeye koyuluyoruz. Ardından, teleferikle aşağıdaki restoranlar bölgesine inip yemek molası veriyoruz.
Yemek molasından sonra, tepeden bakıp büyülendiğimiz Feldsee gölüne yürüyoruz. Az sonra Feldsee gölünde tüm yürüyüşümüzün acısını çıkaracak olmak ve kendimizi o gölün serin sularına atacağımızı düşünmek heyecanlandırıyor hepimizi. Orman içerisinde çöküntü gölü olarak oluştuğu tahmin edilen Feldsee gölü, yemyeşil suları, çarşaf gibi suda ağaçların yansımaları ve ördeklerinin muhteşem görselliğiyle bizi karşılıyor. Ekip için dinlenme ve serinleme molasıyla günümüzü burada sonlandırıyoruz.
Dönmeden bir önceki günümüzü, Sankt Maergen ve Sankt Peter köylerinin eşsiz doğa manzarasında yürüyerek ve buralardaki küçük köy evlerine hayran kalarak geçiriyoruz.
Son günümüzü ise öğlene kadar Heimatpfad bölgesinde yürüyerek değerlendiriyoruz. Burada dünyanın en büyük guguklu saati de bizleri bekliyor.
Kara orman turu, doğanın eşsiz güzelliği ve büyüsüyle hepimizi kendine hayran bırakıyor.
Almanya’nın Kara Ormanında yürüyüş yapmak, bunu deneyimlemek çok güzeldi. Hem şehirlerinin, hem köylerinin pırıl pırıl olmasına, belli bir düzende inşa edilmiş estetik yapılarına hayran kaldık.
Peki bizim ülkemizin eksiği ne? Bu turdan sonra kendime sorduğum en önemli soru buydu. Üç tarafı denizlerle çevrili, hem sualtında, hem su üstünde zenginliklerle dolu, fauna ve florasıyla sadece bize özel endemik türlere sahip bir ülkede yaşıyoruz.
Peki tüm bunlara rağmen, neden imrenilecek bir ülke olamıyoruz?
Çevremizi ve doğamızı hor kullanmamayı becerebilmiş olsaydık eğer, bugün biz de doğa konusunda herkesin imreneceği ve sadece doğa turizminden ciddi gelir elde eden bir ülke olabilirdik. Fakat en başından beri yanlış yönetimler, doğanın kıymetini bilmeyen, çevreye duyarsız uygulamalarla ülkemizin doğasını harap ettik. Ve bunu yapmaya ne yazık ki hala da devam ediyoruz. Şu aralar aklıma gündemimizde olan “Yeşil Yol” projesi geliyor.
Doğayı kaybetmek çok kolay ama geri kazanmak bir o kadar zordur. Harap ettikten sonra geri dönüşü olmayacaktır. Bu sebeple bu projeden yol yeşilken vazgeçilmeli hemen..
Doğanın mutlaka korunması gerektiğine inanan biri olarak, ona bu kadar zarar verirsek, doğanın bizden intikamını alacağını düşünüyor, ama bir yandan da umudumu yitirmek istemiyorum.
İki yıldır Bukla Tur sponsorluğunda “Şehre Nefes Molası” kuşağımızda, yapmış oldukları günü birlik turlara katılarak ülkemizin doğasının güzelliklerini gözler önüne seren yürüyüş rotası belgeselleri hazırlıyoruz. Kara Orman Turu kendileriyle ilk yurt dışı keşif turumuz oldu.
Bu huzur dolu, dingin Kara Orman turu için Bukla Tur’a ve Bülent Saraloğlu’na teşekkür ediyor, mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak bu rotayı da seyahat planınıza dahil etmenizi tavsiye ediyorum.
Hayat çok kısa gitmeli, gezmeli, görmeli..
Ne haliniz varsa GEZ’in bence..
Yapım Sorumlusu – BANU ACAR