Hayatın aynasına bakmak, insanı ehlileştirir. Yaşanan bu yüzleşme, öğreticidir. Peki ya aynanın ardı? Sahne üzerinde görünen yaşayan bu düş dünyası nasıl oluşuyor? İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın 2010 yılındaki iddialı oyunlarından olan, Yücel ERTEN yönetmenliğinde sahnelenen “KABARE”, bu kez perde arkası ile “Özel Gösterim” kuşağında İZ’e konuk oluyor.
“Cabaret” Müzikali
1930’ların başlarında, Almanya’nın oldum olası cümbüşlü kenti Berlin’deyiz.
Büyük savaşın hırpaladığı Alman toplumu, dünya ekonomik kriziyle yeniden köklerinden sarsılmıştır. 1914-18 Dünya Savaşı’nın verdiği yenilmişliğin kompleksi tüm yaşlı, sakat ve harp görmüş insanlar arasında büyük bir bunalıma neden olmuştur. Bankalar kapanır, enflasyon yükselirken, işsizlik ve aşsızlık çığ gibi büyümektedir. Yolsuzluk, rüşvet, yoksulluk, ayrımcılık, mahalle baskısı, ötekileştirme, kamplaşma, sokak çatışmaları, suikastlar, ihtilal ve darbe girişimleri artar. Irkçılık her geçen gün giderek insanları daha fazla boyunduruğu altına almaya başlar... Diğer tafafta ise sokaklarda, içki, uyuşturucu, fuhuş dört bir yanı sarmıştır. Tüm bu kaos içinde, insanların korkularını ve hayallerini sömürerek hızla tırmanan Hitler faşizmi, aymazlıkla küçümsenmektedir. Almanya’da alt tabakalardaki sarsıntı üst sınıflara –tıpkı Fransız İhtilali’nde olduğu gibi- bir beşik sallaması şeklinde yansımakta ve üst tabaka sakinleri de memleketin esas meselelerine eğilmek yerine, mışıl mışıl uyumayı tercih etmektedirler.
İngiliz yazar Chrisopher Isherwood “Hoşçakal Berlin” adlı kitabındaki öyküleri ile bu dönemin keskin bir gözlemcisi ve duyarlı bir tanığı olarak karşımıza çıkıyor. Bu öykülerden mükemmel bir müzikal metni çıkaran Joe Masteroff, önsözünde şöyle diyor: “Ekonomik krize karşı eğlence, küskünlüğe karşı eğlence, öfkeye karşı eğlence, şiddete karşı eğlence, eğlenceye karşı yine eğlence var. Ve bu da her şeye hakim.” “Cabaret” işte böyle bir devrin hikayesini; umutsuzluklar içinde açan ve solan çeşitli insan ilişkilerini; aşkları arzu ve ihtiraslarıyla dolu bir geçiş dönemini anlatıyor.
Bir kabare aktristi ile Amerikalı bir yazarın kısa ömürlü aşkı ve onları kuşatan büyük toplumsal kaosa odaklanan, Joe Masteroff, John Kander ve Fred Ebb üçlüsünün oluşturduğu müzikal, Amerikan müzikal geleneğinin en çarpıcı örneklerinden. 1966’dan bu yana yeryüzünün dört bir tarafında başarıdan başarıya koşması da bunun bir kanıtı. Kült müzikaller sınıfında yer alan “Cabaret”, 1972 yılında beyaz perdeye aktarıldığında 8 Oscar kazanmış ve "Tüm Zamanların En İyi Yüz Filmi" listesine girmişti. “Sally” rolündeki Liza Minelli’nin unutulmaz dansları, hafızalara kazınmıştı.
“Kabare” Belgeseli
Yıllar sonra şimdi de tiyatro sahnesine taşınan, koreografisini Selçuk Borak’ın üstlendiği, başrollerini Senan Kara Tutumluer, Mert Turak ve Can Başak’ın paylaştığı bu müzikli oyun, sahne öncesi hazırlık süreci ile tam kadro İZ ekranında! Ekrana yansıyan, “Kabare” ekibiyle gerçekleştirilen röportajlardan, oyun provalarına, bir müzikalin büyüleyici serüveni. Bugünün Türkiye’sinden Hitler dönemi Almanya’sına zaman yolculuğuna çıkmak, yaşananları sorgulamak, kabarenin ışıltılı ve bir o kadar ironilerle yüklü dünyasına konuk olmak için koltuklarınıza yaslanın. Tiyatronun perde arkası, bu kez beyaz camda sizlerle...
Nazmiye KARADAĞ
“Kabare Arkası”- Yapım Sorumlusu