İşgallerin gölgesinde kalmış bir ülkenin, bağımsızlıkla birlikte yeniden yeşeren başkenti, Riga…
Tarih boyunca, İsveç, Polonya, Almanya ve Rusya gibi devlerin egemenliklerine boyun eğmiş, devrimler ve savaşlar arasında bocalamış bir ülkenin, Letonya’nın başkenti Riga’ya bu kez yolculuk.
Baltık ülkelerinin ortancası Letonya’nın, bağımsızlık sonrası eski ve yeniyi sentezlemeye çalışan başkenti, bugün geçmişin izlerini yok etmeden geleceğini şekillendirmeye çalışıyor.
Coşkun Aral, 2004 yılında NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne aynı anda katılan Letonların başkenti Riga’da, kimlik arayışındaki bir şehrin izlerini sürüyor. Havacılık Müzesi’nde sergilenen Sovyet ve Amerikan uçakları, rotayı Salaspils Nazi Çalışma Kampı’na ithafen dikilen anıtlara çeviriyor. Ulusal hafızanın taşlara kazındığı bu heykeller, Bağımsızlık Anıtı’nın kucakladığı eski Riga’ya yönlendiriyor Coşkun Aral’ı. Şehir, Art Nouveau tarzındaki yapılarıyla, mimaride yeni ve genç bir akımın öncüsü, siyasette de yeni bir varoluşun habercisi oluyor. Bu şehirde, eski bir şarap mahzeni, geleneksel bir Ortaçağ restoranına dönüşebiliyor. Baltık Denizi’nin bölge halkına sunduğu nimet kehribar, bugün yeniden el sanatlarında ve Letonların kimliğinde yerini buluyor.
Coşkun Aral’ın Dünya Güncesi, geçmişi yakınında tutan, geleceği kucaklayan şehir Riga’yla Baltık ülkelerinin tam kalbine giriyor.
Henüz Yorum Yapılmadı. İlk yorumu siz yapın.