Hayatınızda ilk kez gittiğiniz bir şehri nasıl keşfedersiniz? Sokaklarında yürümek, o kentin halkıyla konuşmak, en yerel lezzetlerini tatmak, en özgün müziklerini dinlemek, mimarisine tanık olmak, eski bir konakta soluklanmak... Hele ki bu kent, taşın hükümdarı Mardin ise mırrasını içmeden, sembüsek yemeden, reyhani müziğine kulak vermeden, telkari yapımına tanık olmadan, şahmeran ustalarını selamlamadan, abbaralarından geçmeden, kapı önlerinde ürkek gülümseyen çocukları fotoğraflamadan olmaz. “Camide ezan, kilisede çan” tabiri sıkça kullanılır medeniyetlerin taştan kenti Mardin’de… Farklı dinler, diller, bayramlar, törenler iç içedir kültürlerin çağladığı bu şehirde… Evliya Çelebi’nin “bulut rengi bir kayanın üzerine kurulu” diye yazdığı; gündüzle gecesinin ayrı ruhlar taşıdığı bu kenti, fotoğrafla anlamaya ve kendince anlatmaya çalışan farklı yaş ve meslek gruplarından gelen insanların karelerinden, Mardin’e dair zaman ve mekan olgusunun izini sürün…