Evliya Çelebi gibi yolları kat eden modern bir seyyah, Neyzen Teyfik’in izinde neyle nefes alan; Mevlana’nın fikirlerini soluyarak Gönül Evi’ni arayan nacizane bir öğrenci..
Derin Nefes’in gerçekleştirdiğimiz ilk çekimleri; 36 saatlik bir yolculuk sonunda Montreal’den eli kolu dolu, onlarca tabloyu sarıp sarmalamış, sergi açılışı için heyecanını da yanında getirmiş, o günün hemen akabinde Taksim’de konser verecek; dış hatlar terminalinden çıkan; enerji dolu birinin çılgın koşturmacasıyla başladı.
O kim miydi? Herkesin pek bilmediği yönleriyle anlatmaya başlarsam; ressam, serde gazeteciliği olan, DJ, müzisyen, neye başta kulak vermiş; sonra nefes ve neyin sesiyle gönül evini bulmuş, Arkın Ilıcalı. DJ Arkın Allen. Nam-ı diğer; Mercan Dede…
Aslında biriz, “çokluk” bizim gözümüzde!
Mercan Dede’nin müziğini dinleyen çok farklı, birbirine hiç de benzemeyen bir dinleyici kitlesi var. Gece Dj olarak karşınıza çıkabileceği gibi, ardından eline neyini alıp, pek de güzel hakkını verir. Neye gönül vermiş birini görürse, -eski neyzenlerin yaptığı gibi- neyini hediye etmekten kendini alıkoyamaz, onların da elinden tutar ve sonunda ekibine katar.
Semazenlerle- hatta kadın semazenlerle- konserlerinde doğu ile batının, eski ile yeninin sentezini yapar. Peki nasıl olur da, aynı insanda vücut bulan; - farklı gibi görünen bu iki müzisyeni - hem her yeri dövmeli, dünyanın her yerinden kırmızı, mavi, mor saçlı gençler dinlerken, ney üflediğinde yaşı daha geçkince, tasavvufla ilgilenen, ilgilenmeyenler de dinler?
Mevlana’nın o güzel sözlerini düstur edinerek açıklıyor , kendi içindeki ve müziğindeki çokluğu; “Şaşı olan gözlerimiz düzeldiğinde, iki olarak gördüklerimizin aslında tek bir şey olduğunu anlarız..”
Sayısız müzisyenle birlikte konser vermiş, albümlere imza atmış Mercan Dede; Ceza, Cem Adrian, Hüsnü Şenlendirici, Mısırlı Ahmet gibi isimlerle müzikal dünyasını ve dostluğunu paylaştı.
İki bölümden oluşan “Gönül Evi” belgesel kuşağında; Derin nefes adıyla yayınlanacak bu belgeselde, Mercan Dede’nin yaşadığı Kanada ve hiç de kopamadığı İstanbul arasında mekik dokuyuşuna tanıklık ettik. Montreal’deki stüdyosunda, Türkiye’de açacağı sergisinin hazırlıklarıyla ellerinin her yerine boya işlemiş, bir neyzenin yolculuğuna dahil olduk. Borusan Müzik Evi, Cemal Reşit Rey, Galatasay Meydanı gibi mekanlarda verdiği konserle dinleyicileriyle arasındaki “dostluğu” gözlemledik.
Tasavvufun izinde giden, yolunu yönünü arayan seyyah gibi, Neyzen Tevfik’in fikirleriyle, müziğini harmanlayan usta bir müzisyenin “Gönül Evine” misafir olduk.
“Doğduğumuz günden beri yoldayız. Hayat; tek ve derin bir nefes..”
“Derin Nefes”; Mercan Dede’nin, müzik yaşamını anlatmasından da öte; hayatın bir “yolculuk” olduğu temeline dayanan bir yaşamın belgeseli. Ve bu yolculukta; coğrafyalar, yollar, yerler, duraklar, yüzler değişse de; neyin engin sesi baki kalıyor.
Aşk
Bütün uğraşılarımızın temelinde bir “aşk” var. Özümüz, özgeçmişimiz ne olursa olsun, temelinde sevilmek ve birilerini, bir şeyleri sevme isteği var.. Buna ilahi aşk deyin, tasavvuf deyin, iş, müzik aşkı deyin. İsimlendirmek size kalmış.. Mercan Dede’nin de hayat verdiği her şeyde aşk ve hoşgörü var.
Ve şunu eklemek isterim; İstanbul’da bir gece sahnede izlerseniz Arkın Ilıcalı’yı, şu kuvvetle muhtemeldir ki, ya konser sabahı Montreal’den gelmiştir o uzun yolu katedip, ya da konser bitimi, Avustralya’da başka bir konser vermek üzere akşam uçağa binecektir. Ya da her ikisi de. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine bakarak, bunu kestirmek imkansızdır ama.
Dünya; onun evidir çünkü. Gönül evi. Neyin sesiyse pusulasıdır. Hiç kaybetmediği...
Dilek Mayatürk