Dünya nüfusu, akıl almaz biçimde artıyor.

Sanayileşme gün geçtikçe gündelik hayatımıza işliyor.

Teknoloji, elimizin yalnızca bir “tık” altında.

Tüketim ise, yaşam felsefesinin içinde büyük bir girdap.

Dünyanın kısıtlı kaynakları ise, sonu olan rezervleriyle birlikte yenilenemeyen biçimde azalıyor. Fosil yakıtlar, 21. yüzyılda daha çok tartışılırken, yeryüzü, yine de fosil yakıtlara bağımlılığını sürdürüyor. Ancak, yeni kaynakların devereye girmesi, yeni teknolojileri ve yeni umutları da beraberinde getiriyor. Dünyanın enerji sorunu, kaynakların değerlendirilmesini, tartışılmasını da zorunlu hale getiriyor.

Sanayi devriminin kara silahları petrol ve kömür, bugün, doğalgazın da devreye girmesiyle birlikte hala fosil yakıtların en önemlileri. Çürüyen tarih öncesi bitki ve hayvanlardan milyonlarca yılda oluşmuş bu kaynaklar, geçmişte olduğu gibi, bugün dünya tarihinin milyonlarca dolarlık değeri olan en büyük aktörleri… Dünyada enerji üretim-tüketim rakamlarına bakıldığında en büyük payı fosil yakıtlar alıyor. Dünya enerji ihtiyacının yüzde 45’inden fazlası ise yine petrolden sağlanıyor.

Toprak altındaki bu zenginlik, nasıl oluyor da dünya ekonomisine ve dünya politikasına yön veriyor? Türkiye’de ve dünyada, fiyatlar arasındaki uçurum nasıl oluşuyor? Ülkeler üretim-tüketim sürecinde nasıl fosil yakıtlardan zenginleşip bir yandan da fakirliğe bürünüyor?  

Türkiye’de açılan ilk petrol kuyusundan Suriye sınırındaki kuyulara, rafinerilerden doğalgaz deniz sahalarına kadar,  katmanlara gizlenen kaynaklar İZ ekranlarında yüzeye çıkıyor.