Savaş Karakaş'ı ilk olarak televizyonlarda sunucu olarak tanıdık. Ancak, O'nun gönlünde esas olarak hep sualtı vardı aslında. Derinleri keşfetmek için kurduğu hayaller adım adım gerçekleşti. Önce, Çanakkale Savaşı'na ışık tutan ilk ve en kapsamlı sualtı belgesellerini hazırlayarak, sualtı dünyasına adını duyurdu. Ardından İZ TV'de 'Sudaki İzler'de sayısız dalış serüvenine tanık olduk. Bugün 'Sudaki İzler' dolu dolu 100 bölüme ulaştı. Savaş Karakaş ile, serüvenin başlangıcına döndük ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik...
Dalmak sizin için ne ifade ediyor?
Dünyaya gelmeden önce de 9 ay suyun içindeydik, ana rahminde... Her dalış benim için işte böyle yeni, taptaze bir başlangıç. Karada sürüp giden kargaşadan, karışıklıktan, gürültüden kurtulmanın tek yolu dalmaktır. Ana rahmindeki huzur ve sükunete ben derinlerde kavuşurum.
Dalış serüveniniz başlamadan önce sabah programları yapıyordunuz? Peki sualtı belgeselleri hazırlama süreci nasıl gelişti? İlk olarak ne zaman başladınız?
Televizyondaki kariyerim 1993 yılında ATV’de Türkiye’nin ilk canlı sabah programı ‘ATV’de Sabah’ı sunarak başladı. Sonraki dönemde Show TV’de sunduğum, ‘On Parmak, On Marifet’ adlı yarışma programı da 52 hafta boyunca ekranlara geldi. Art arda yaptığım başarılı programlarla televizyonculuğun eğlence tarafında parlak bir kariyere sahip olmuştum. Ünlü olmak ya da maddi açıdan tatmin olmak insana güzel duygular yaşatsa da hep eksikliğini hissettiğim başka değerlerim vardı. Televizyonculuk sadece ‘almak’ demek değildi benim için. Şan-şöhret sahibi olmak, rating almak, para kazanmak yeterli olmuyordu. Bu boşluğu; sadece sunuculuğunu yapacağım bir televizyon projesiyle değil, içeriğine gerçek kimliğimi de katacağım, gerçek Savaş’ı anlamamı ve anlatmamı sağlayacak bir yapımla doldurabilirdim ancak. Çocukluk günlerimden hatırladığım, aldığı şarapnel yaralarıyla elinden gazi olmuş dedemin hatırasına ithafen ‘Derinlerdeki Tarih’ belgeselini hazırlamak fikri işte böyle doğdu. 1997 yılında Çanakkale Savaşı’nın batıklarına sayısız dalış yaparak, karanlıkta kalmış bu batıklarla sanki dedemin hikâyesini de gün ışığına çıkarttım. ‘Derinlerdeki Tarih’ belgeseli ülkemiz televizyonlarında ve ardından yurtdışında defalarca gösterildi ve 2000 yılında bir yazı dizisi olarak yayınlandı. Belgeselcilik kariyerim de bu şekilde başlamış oldu.
'Sudaki İzler' nasıl doğdu? Kafanızda nasıl bir kuşak hazırlama fikri vardı?
İlk belgeselim 'Derinlerdeki Tarih’, bana dünyanın prestijli belgesel kanalları ile işbirliğinin kapısını açtı. ‘Derinlerdeki Tarih’ belgeselinden sonra dünyanın prestijli belgesel kanalları da sualtı araştırmalarıma yer verdiler. History Channel’dan BBC’ye kadar birçok kanal ile çalışma fırsatı buldum. Sualtı belgeselleri yaparak tarihin izini sürerken İZ TV ile yollarımız kesişti. ‘Sudaki İzler’ programı ile tarihin ve denizin derinliklerinde izleyicilere yeni keşifler sunmayı hedefliyoruz. Çanakkale’den Kızıldeniz’e su altının gizli kalmış hazinelerini gün ışığına çıkarıyoruz. Benim için iyi dalış iyi bir ‘Sudaki İzler’ demek.
O günlerden bugüne Sudaki İzler 100 bölüme ulaştı. Bu sualtı belgeselciliğinde önemli bir sayı. Bu 100 bölüm içinde en unutamadığınız dalış hangisi oldu?
Ülkemizde belgesele yaklaşım konusunda güzel gelişmeler var. TV platformlarında yer alan uluslararası belgesel kanalları büyük ilgi görüyor. Bunun yanı sıra, İZ TV’nin izlenme oranları da her geçen gün biraz daha artıyor. Biz de 100 bölümümüzü tamamladık. Bu gurur verici bir şey benim için. Bu dalışlar içinde en unutamadığım dalış ise, Babakale'deki 54 metre derinlikteki dalış oldu. ‘Sudaki İzler’de, 1878 yılı sonlarında İngiltere’de denize indirilen orjinal adı ‘Lady Olive’ olan Melpomeni’nin saklı geçmişinin peşine düştük. Hem batığın hikayesini hem de batıkta yaşanmış ölümlü dalış kazalarının anatomilerini incelemeye kararlıydık. Dalışımızın sonunda deko için tekneye bağlı yedek hava tüpünün aşağıya düşmüş olduğunu fark ettim. Uzun deko beklemelerini yapmadan çıkarsam vurgun yiyebilirdim. Tekrar dibe inip tüpü almam gerekti yeterli havam yoktu! Ben denizin ortasında 6 metrede beklerken, ekip tekneyle kıyıya dönüp arabamızın bagajından bana tüp yetiştirdi. O 40 dakika ölümle baş başaydım.
Sualtı belgesellerinin yanısıra, hayvan hakları konusunda da belgeseller hazırladınız. “Flipper'ı Kurtarmak” belgeseli için 'denizlerden çalınıp, eğlence için havuzlara hapsedilmiş yunuslar için' 20 kilometre yüzdünüz...
Evet, en çok ilgi çeken çalışmalarımızdan biri olan ‘Flipper’ı Kurtarmak’ adlı belgeselde unutulmaz anlar yaşadık. Jacques Cousteau’nun bir sözü var, şöyle diyor; “Deniz memelileri saygıyı ve korunmayı hak ediyorlar. Onların sirk hayvanları gibi kullanılmalarına ve ticari amaçla sergilenmelerine tüm kalbimle karşıyım.” Jacques Cousteau’nun bu sözü ‘Flipper’ı Kurtarmak’ belgeselini hazırlarken önümüzü açan düşüncelerden biriydi. Türk ve yabancı uzmanlar, yunus eğitmenleri ve akademisyenlerle, yunusların dünya denizlerinde başlayıp havuzlarda biten yolculuklarını tartışmaya açtık. Belgesel, akılları ve vicdanları rahatsız eden yunuslarla ilgili tüm sorulara, her madalyonun iki yüzü olduğu ve neresinden bakarsanız bir yüzünün mutlaka karanlıkta kalacağı gerçeğinden yola çıkarak cevap aradı.
Belgeselinin çekimlerinden sonra tutsak yunusların özgürlüğü için Meis’ten Kaş’a, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını yüzerek geçtim, toplam 20 kilometre yüzdüm. Bu benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Hem belgesel hem de bu eylem ses getirdi. Medyada pek çok haber yapıldı.
Peki, sualtı dünyasına geri dönelim. Derinlere dalmak gerçekten tehlikeli mi?
Dalmayanlar için büyük tehlike olarak gözükenler, balıkadamlar için büyük bir heyecan ve zevk olur. Kızıldeniz'de köpek balıkları ile dalış yapmıştık. Bir kere de vurgun yedim ama ucuz atlattım. Tam bir ay boyunca basınç odasında tedavi gördüm. Zorluklara rağmen, dikkatli olunduğu takdirde, sualtının bilinmeyen dünyasını keşfetmek muhteşem. Ve bu, hiç de sanıldığı kadar tehlikeli bir aktivite değil. Sudaki İzler'in 100.Bölümü'ndei biz bunu anlatmaya çalıştık. Dünyanın en çok dalış kazasının olduğu noktada 'Blue Hole'de dalışa geçtik. Ve 100'ü aşkın dalıcının ölümleriyle burayı bir dalgıç mezarlığına çevirmesinin sebeplerini sorguladık. Sonuç ortada; bana birşey olmaz demeyeceksin, sınırları zorlamayacaksın.
Türkiye'de keşfedilmeyi bekleyen başka hangi batıklar var?
Çanakkale Savaşları'ndan kalmış pek çok batığı derinlerde keşfettik ve hikayelerini hem İZ TV'deki belgesellerimizde hem de 'Derinlerden Yansımalar' kitabımızda ilk kez biz anlattık. Fransız yolcu gemisi Carthage, İngiliz denizaltısı E14 ve diğerleri... Bu önemli batıklara tarihte ilk dalan olmak ve keşiflerine imza atmak muhteşem bir onurdu. Sudaki İzler, bir ekip çalışmasıyla ortaya çıkıyor. Ünlü sualtı araştırmacısı Selçuk Kolay ile yeni batıkların izini sürmeye devam ediyoruz. İnanın denizlerin derinliklerinde, yüzeyde gördüklerinizden daha çok gemi var. Ve hepsi de sırlarını paylaşmak için 'Sudaki İzler'i bekliyor.
Röportaj: Nazmiye Şeralioğlu