İstanbul uzun mesafelere sahip, büyük bir metropol. Şehrin sakinleri, konu ulaşım olduğunda diğer büyük şehirler kıyasla daha çok mesai harcamak zorundalar. Gerek toplu taşımadaki yoğunluk, gerekse trafik sıkışıklığı, İstanbul'da yaşayanları belli yaşam ve iş bölgelerinin içine hapsediyor. Buna alternatif geliştirenlerin ise çok basit bir çözümü var: Bisiklete binmek!

Günümüzde bisiklet, dünyada birçok büyük şehirde teşvik edilen bir ulaşım aracı haline gelmiş durumda. Ancak söz konusu İstanbul'da bisiklete binmek olduğunda, karşılaştığımız tablo oldukça farklı bir bakış açısını da beraberinde gidiyor. Karşınıza çıkan beton kavşaklar, dar sokaklar, hatalı şekilde park yapmış araçlar, kimi zaman dikkatsiz yayalar, iki teker sevdalıları için büyük engel oluşturuyor.

Hiçbir kirlilik üretmeden, kas gücüyle beton ve otomobillerin hükümdarlığını sürdürdüğü topraklar üzerinde ilerlemek bisikletçilerin alışık olduğu bir durum. Şehirde kendi yolunu kendi açan, çağımızın demir atlı savaşçıları, İstanbul'un sunduğu tüm güzelliklerden de harcadıkları emek kadar istifade ediyor. Ormanlar, onların ardındaki sakin kasabalar ve yemyeşil yolları keşfediyorlar.

Elbette bu şehir, sadece dağ bisikletçilerini, yolda sürenleri veya içinden gelip geçen dünya gezgini bisikletçileri kucaklamıyor. Evinin hobi odasında bisiklet üretiminin bir zanaat olduğunu hatırlamak, ya da bir yatak odasını bisiklet eşyalarıyla donatmak da aynı iki teker sevdasının bir ürünü.

İstanbul'da bisiklete binen herkes, onun bir bisiklet şehri olduğunu biliyor. İki tekerin izinden gidenler çoğaldıkça, şehirde farklı bir bilinç yeşeriyor. İstanbul'dan geçen bisiklet hikayelerine ortak olmak için, İz'de izleyin!