Ünlü savaş fotoğrafçısı Robert Capa, “Eğer fotoğraflarınız yeterince iyi değilse, konularınıza yeterince yakın değilsiniz” diyerek, belgesel fotoğrafın nasıl olmasına dair en önemli ipucunu veriyordu.

Bir fotoğraf bazen onlarca cümleden daha iyi anlatır yaşadığımız coğrafyanın öykülerini... Bir fotoğraf, uzaklardaki bir yaşama ortak eder bizi... Görür, duyar, işitiriz ve duyarlılıklarımız artar...

Wilco Van Herpen, bu kez belgesel fotoğrafın Türkiye’deki temsilcilerinden Aydın Çetinbostanoğlu ile buluşuyor, bambaşka dünyaların kapısını aralıyor.

İzmir'in Karaburun ilçesinde yaşayan Aydın Çetinbostanoğlu ile Wilco, yolculuğa bir zamanlar Ege’de yaygın olarak yapılan ve en eski balıkçılık geleneklerinden olan dalyancılığı görmek için Kumbükü’nden başlıyor. Asırlardır geleneksel yöntemlere sadık kalınarak yapılan dalyancılık, iki fotoğrafçı için hazine değerinde fotoğraflara giden yol oluyor. Sabır gerektiren uzun bekleyişler, balık ağa geldiğinde duyulan heyecan ve dahası...

İki fotoğrafçının bir sonraki durağı, terk edilmiş bir Rum köyü olan Sazak. Kurtuluş Savaşı’ndan önce 700 kişilik nüfusa sahip olan Sazak, bir gecede boşalmış. Geriye yaşanan tüm acıların sindiği yıkık dökük taş evler ve derin bir hüzün kalmış...

Karaburun’da yaşayan yarı göçebe yörüklerin yaşamı ise iki fotoğrafçının merceğine son olarak yansıyan konu. Geleneksel keçi kırkım gününde dağ evine konuk olan Wilco ve Aydın Çetinbostanoğlu, kazanlarda pişirilen yemeklerden, uzun keçi kırkımlarına, günlük süt sağımlarından çocuklara, yaşama dair ne varsa fotoğraf karesine taşımaya çalışıyor.

'İki Göz Bir Şehir' bu kez Aydın Çetinbostanoğlu ile Karaburun’da belgesel fotoğrafın derinliklerine dalıyor. İz’de izleyin!